نتائج البحث: 6236
|
ترتيب الآية | رقم السورة | رقم الآية | الاية |
1411 | 10 | 47 | ولكل أمة رسول فإذا جاء رسولهم قضي بينهم بالقسط وهم لا يظلمون |
| | | Her ümmetin bir Peygamberi vardır. Peygamberleri kendilerine gelince, aralarında adaletle hükmedilir, hiç birine zulmedilmez. [39,69] |
|
1412 | 10 | 48 | ويقولون متى هذا الوعد إن كنتم صادقين |
| | | Onlar: “Eğer dediğiniz doğru ise, peki bu vaadin ne zaman gerçekleşeceğini söyleyin!” derler. [42,18] |
|
1413 | 10 | 49 | قل لا أملك لنفسي ضرا ولا نفعا إلا ما شاء الله لكل أمة أجل إذا جاء أجلهم فلا يستأخرون ساعة ولا يستقدمون |
| | | De ki: “Ben kendi kendime bile, Allah'ın dilediğinden başka ne bir zararı savma, ne de bir fayda sağlama imkânına sahip değilim.Her ümmetin belirlenmiş bir ömür süresi vardır.Artık o vâdeleri gelince, onu ne bir saat ileri, ne de bir saat geri alamazlar.” [7,34.188; 63,11] |
|
1414 | 10 | 50 | قل أرأيتم إن أتاكم عذابه بياتا أو نهارا ماذا يستعجل منه المجرمون |
| | | De ki: “Ne dersiniz, şayet O'nun azabı size ha yatarken gelmiş, ha gündüzün! Mücrimlerin, bunlardan birini çarçabuk istemelerine ne sebep var ki! |
|
1415 | 10 | 51 | أثم إذا ما وقع آمنتم به آلآن وقد كنتم به تستعجلون |
| | | İş işten geçtikten sonra mı iman edeceksiniz? Demek şimdi ha! (Ama artık çok geç!). Alın da görün çarçabuk gelmesini istediğiniz şeyi! [32,12; 40,84-85] |
|
1416 | 10 | 52 | ثم قيل للذين ظلموا ذوقوا عذاب الخلد هل تجزون إلا بما كنتم تكسبون |
| | | Sonra o zalimlere: “Ebedî azabı tadın bakalım! Siz dünya hayatında neyi hak ettiyseniz, sadece onun karşılığını göreceksiniz.” denir. [32,14] |
|
1417 | 10 | 53 | ويستنبئونك أحق هو قل إي وربي إنه لحق وما أنتم بمعجزين |
| | | “Sahi doğru mu bu?” diye senden haber sorarlar.De ki: “Evet! Rabbime yemin ederim ki o elbette gerçektir ve siz bundan yakayı kurtaramazsınız.” [6,134; 36,82; 34,3; 64,7] |
|
1418 | 10 | 54 | ولو أن لكل نفس ظلمت ما في الأرض لافتدت به وأسروا الندامة لما رأوا العذاب وقضي بينهم بالقسط وهم لا يظلمون |
| | | Kendi nefsine zulmeden her kişi, dünyadaki bütün şeylere malik olsaydı bile, cezadan kurtulmak için hepsini fidye olarak verirdi. Onlar cezaları olan azabı görünce içten içe duydukları pişmanlığı açığa vururlar.Ne çare ki, kendilerine asla haksızlık edilmeksizin, aralarında adaletle hüküm verilmiştir. |
|
1419 | 10 | 55 | ألا إن لله ما في السماوات والأرض ألا إن وعد الله حق ولكن أكثرهم لا يعلمون |
| | | İyi bilin ki göklerde ne var, yerde ne varsa Allah'ındır.İyi bilin ki Allah’ın vâdi gerçektir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler. |
|
1420 | 10 | 56 | هو يحيي ويميت وإليه ترجعون |
| | | Hayatı veren de, öldürüp geri alan da O'dur. Ve sonunda hepiniz O’nun huzuruna götürüleceksiniz. |
|